Madde 20 - Görevsİzlİk veya yetkİsİzlİk kararı üzerİne yapılacak İşlemler

HMK

MADDE 20
(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
İptal: E. 2015/96 K. 2016/9 10.02.2016 t. AyM K. ile "bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten," ibaresi iptal edilmiştir.
(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.

Madde Gerekçesi

Bilindiği gibi, görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemler, 1086 sayılı Kanunun 193 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, sözü geçen Kanunun sisteminden kısmen ayrılınmıştır.
Maddenin birinci fıkrasına göre, davanın açıldığı mahkeme, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verirse, bu karar (kanun yoluna tâbi olmadığı için) kesinse bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmişse, sürenin dolmasından itibaren, kanun yoluna başvurulup, başvuru reddedilmişse, ret kararının tebliğinden itibaren, onbeş gün içinde, taraflardan birinin kararı veren mahkemeye başvurarak, dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesini istemesi gereklidir. Bu süre içinde başvurulmayacak olursa, yine aynı mahkeme, davanın açılmamış sayılmasına karar verecektir. Görüldüğü gibi, bu başvuru, görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemeye yapılmaktadır. Burada, görevsizlik veya yetkisizlik kararında görevli veya yetkili olduğu belirtilen mahkemeye başvuru kabul edilmeyerek, daha pratik bir yol oluşturulmak istenmiştir. Gerçekten, kendisinde dava açılmamış veya dosya diğer mahkeme tarafından kendisine henüz gönderilmemiş bir mahkemeden davaya devamın istenmesi, pratik değildir. Mahkemenin, içinde bulunulan bu aşamada, yapabileceği tek şey, dosyayı görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemeden istemekten ibarettir. Oysa, görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemenin tarafların başvurusu üzerine, dosyayı görevli veya yetkili mahkemeye göndermesi daha pratik bir yoldur.
Gönderme işlemi sırasında, gönderme masraflarının ve gönderilen mahkemenin tebliğ giderlerinin varsa avanstan karşılanacağı, artan kısmın da dosya ile birlikte gönderileceği, avans bu masrafı karşılamıyorsa gönderme isteğinde bulunandan alınacağı tabiidir.
İkinci fıkraya göre ise görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine, görevli veya yetkili olduğu belirtilerek dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara bir davetiye göndererek davaya devam edilmesini sağlayacaktır.

HUMK

MADDE 17
Hakiki veya hükmi bir şahsın muhtelif mahallerde şubeleri bulunduğu takdirde o şubenin muamelesinden dolayı iflas davası müstesna olmak üzere o şubenin bulunduğu mahalde dahi dava ikame olunabilir. Şirket ve cemiyetlerin ve tesislerin kendi işlerine mütaallik olmak üzere azası aleyhine ve azanın bu sıfatla yekdiğeri aleyhlerine ikame edecekleri dava bu şirket, cemiyet veya tesisin ikametgah addolunan mahal mahkemesinde bakılır.

MADDE 193 - Değişik madde: 16.7.1981 t. 2494 s. K. m.15
Davacı, iptaline karar verilen dilekçenin yerine yeni bir dilekçe düzenleyip vermek zorundadır.
Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine davacının karşı tarafa görevli veya yetkili mahkemede tebligat yaptırması zorunludur.
Her iki hâlde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kâğıdı tebliğ ettirilmesi gerekir.


Anayasa Mahkemesi
İptal: E. 2015/96 K. 2016/9 10.02.2016 t. AyM K. ile "bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten," ibaresi iptal edilmiştir.

24. …Görevsizlik ve yetkisizlik kararları “duruşmada taraflardan birinin ya da her iki tarafın yokluğunda verilebileceği gibi mahkeme tarafından Kanun’un 320. Maddesi gereğince taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden de verilebilmektedir. Bu şekilde verilen görevsizlik veya yetkisizlik kararlarının itiraz konusu kural gereğince tebliğ ve tefhim edilmesi aranmadığından, tarafların verilen kararları öğrenme imkanı son derece sınırlı olmaktadır. ”

“25…. Bu bağlamda tarafların henüz varlığından haberdar olmadığı bir kararın verildiği tarihten itibaren iki haftalık süre içinde başvurmadığından bahisle verilecek olan davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar, ortaya çıkardığı hukuki sonuçlar itibariyle hak arama özgürlüğünü amacını aşacak şekilde sınırlamaktadır.”

“27. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. Maddelerine aykırıdır.”



Bknz. HMK m. 331

(Pekcanıtez, Akkan, Özekes, Taş Korkmaz, 2017, para. I.437-438)

Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu zamanında, görevsizlik kararı veren mahkeme, 25.04.1945 tarih ve 21-7/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre, görevsizlik kararıyla birlikte yargılama giderlerine de hükmediyordu.

Ancak 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle görevsizlik kararından sonra davaya süresi içinde görevli mahkemede devam edilmezse davalının talebi üzerine davanın açıldığı mahkeme, yani görevsizlik kararı veren mahkeme, dosya üzerinden davanın açılmamış sayılmasıyla birlikte davacıyı yargılama giderlerine mahkûm eder.

6. HD, 14.01.2013, 18765/109
İcra mahkemesinden istenilmesi gereken bir talep nedeni ile genel mahkemeye müracaat edilmiş olması halinde

“2004 sayılı İİK 36. maddesi ile ilamı temyiz eden borçlu hakkında icranın geri bırakılması için verilecek mühlet Yargıtay’dan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından münasip bir süre verilir hükmü içermektedir. İcra mahkemesinden (müdürlüğünden) istenilmesi gereken bir talep nedeni ile genel mahkemeye müracaat edilmiş olması halinde görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir. Mahkemece, icranın durdurulması veya geri bırakılması talebi için yapılan başvuru nedeni ile istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesi doğru değildir.”


Bknz. HMK m. 116
(Pekcanıtez, Akkan, Özekes, Taş Korkmaz, 2017, para. I.439)

Bir başka husus da, tahkim ilk itirazının (m. 116/1-b) kabulü üzerine görevsizlik kararı verilmesinin mümkün olmamasıdır. Çünkü tahkim ilk itirazı dava şartı olmadığı için, bir dava şartı olan görev konusu ile ilgilendirilmemesi gerekir. Görev, aynı yargı yolu içinde yer alan mahkemeler arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. Hâlbuki tahkim, yargının dışında bir uyuşmazlık çözüm biçimi olup herhangi bir yargı yoluna da dâhil değildir. Bu sebeple tahkim ilk itirazı üzerine verilecek kararı, yargı yolu veya görevle ilgilendirerek görevsizlik kararı verilmesi isabetli olmaz.



Not 3

1. HD, 12.11.2014, 14811/17435 
Dosyanın tarafların talebi olmaksızın mahkemece “kendiliğinden” görevli mahkemeye gönderilmiş olması ihtimâlinde kendisine dosya re’sen gönderilen mahkemenin, davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerektiği yönünde

“KARŞI OY :

Dava, tapu kaydında düzeltim talebiyle 18.01.2012 tarihinde asliye hukuk mahkemesine açılmıştır. Bu mahkemece sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı 27.04.2012 tarihinde kesinleşmiştir.

Dosya talep olmadan resen sulh hukuk mahkemesine gönderilmiştir.

Sulh hukuk mahkemesince dava esastan kabul edilmiş, bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

Daire çoğunluğu bu kararın “... tarafların dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için müracaatta bulunmadığı, dosyanın kendiliğinden görevli mahkemeye gönderildiği, bu nedenle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir. (...)

Sayın çoğunluk ile görüş ayrılığına düşülen husus “açılmamış sayılması kararı”nı hangi mahkemenin vereceği hususudur.

Öncelikle görevsizlik kararı veren asliye hukuk mahkemesinin süresinde gönderme talebinde bulunulmaması üzerine 20. maddeyi esas alarak davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerekirdi. Bunu yapmayarak dosyayı sulh hukuk mahkemesine göndermesi üzerine dosya kendisine gelen mahkeme bu süreleri ve gönderme talebinin bulunup bulunmadığını kontrol etmeliydi. Kontrol etmeyerek dosyanın esasa kaydı üzerine mahkemenin yapacağı işlem ne olmalıdır bu husus tartışma konusudur.

20. madde bunu açıkça düzenlemiş “...dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” düzenlemesini getirmiştir. Maddenin yazım tarzı itibariyle emredici nitelikte olduğu, takdire yer vermediği görülmektedir. “bu mahkeme”den kasıt görevsizlik kararını veren mahkemedir. Mahkemelerin görev ve yetkileri kanunla belirlenir. Yorum yoluyla bunu genişletmek veya değiştirmek mümkün değildir. Öyleyse dosya kendisine gelen sulh hukuk mahkemesi gönderme talebinin süresinde olmadığını veya talep bulunmadığını anladığında 20. maddeye göre bir karar verilmek üzere dosyayı asliye hukuk mahkemesine iade ederek esasını bu şekilde kapatmalıydı.

Sonuç itibariyle bu gerekçelerle kararın bozulması gerekirken açılmamış sayılma kararı verme konusunda görevli olmayan mahkemeye bu görevi yükleyen çoğunluk görüşüne katılmıyorum

Not 4

HGK, 27.02.2008, 21-140/205
İdarî yargı yoluna hatalı olarak başvurulması üzerine, idare mahkemesi tarafından verilen yargı yoluna aykırılık kararı üzerine ne şekilde ve hangi sürede adlî yargıda (hukuk mahkemesinde) dava açılacağı konusunda bir hüküm bulunmaması sebebiyle buradaki boşluğun görevsizlik kararı üzerine davaya görevli mahkemede devam edilebilmesi için uygulanan Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesinin (Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi) kıyasen uygulanarak çözümlenmesi gerektiği

“Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile sonuçlanan davanın ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda (hukuk mahkemesinde) ikame edileceği konusunda HUMK’da bir düzenleme bulunmamaktadır.

Ortada bir hukuki düzenleme eksikliğinin mi (kanun boşluğu), yoksa yasa koyucunun bilinçli bir susmasının mı bulunduğunun belirlenmesi önem taşımaktadır.

Kanun boşluğu; en yalın anlatımıyla, sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir kuralın bulunmaması, yürürlükte olan hukuk düzeni dikkate alındığında, pozitif hukukun sınırları içerisinde sorunu çözecek bir düzenleme eksikliği şeklinde ifade edilebilir.

Düzenleme yapılmamış olması her zaman kanun boşluğu anlamına gelmeyebilir. Bir sorun hukuk dışı alanda düzenlenmiş ya da bilerek, isteyerek susma yoluyla yasa koyucu tarafından bilinçli olarak düzenlenmemiş de olabilir. Ne var ki, hukuk düzeninin bir kuralın varlığını gerektirmesine karşın, kanun dışında örf-adet hukuku da bunu düzenlememiş ise bir kanun boşluğundan söz edilmelidir.

Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları gidermektir.

Yasanın bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin çözümsüz bırakılması düşünülemez.
İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli susması, olumsuz düzenleme yapmak istemesi şeklindeki düşünceyi haklı gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, ortada bir kanun boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi yasanın amacına uygun düşecektir.

Hâkimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması aranır. Hâkim, kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yol; Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hâkim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tesbit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacaktır.

Bu yönde en önemli araç kıyastır. Boşlukların kıyas yoluyla doldurulması, adaletin bir gereği olan eşitlik ilkesi, benzer olana benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir.

Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe vermesinin gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK. m. 193 hükmünün, somut olaya kıyasen uygulanması gerekir.

Bu durumda, sonradan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre belirlenecektir.

Sonuç olarak; idari yargı kararını takiben adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:

Davanın görevsiz yargı yerinde açılmış olması;

Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni içinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması;

İdari yargı yerince verilen görevsizlik kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kesinleşen kararı takiben 10 günlük süre içerisinde görevli adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;

İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.

Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır.

Böylece, görevsizliğe ilişkin bir kararın, iş bölümü esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına göre farklı sonuçlar doğurmasının önüne geçilerek, anayasal nitelikteki hak arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.

Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; belirtilen koşulların varlığı halinde, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde belirtilen sınırlı sayılı haller doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”


(Özekes, Pekcanıtez, Akkan, Taş Korkmaz, 2017, para. I.456)
(Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 1, 741-742)
Hukuk mahkemesinde davaya devam edilebilmesi için sadece mahkemeye başvurunun yeteceğini, ancak herhangi bir yorum uyuşmazlığından zarar görülmemesi için, hukuk mahkemesinde ayrı bir dava açılması yönünde..


Not 5

10. HD, 30.04.2012, 3308/7625
Yargı yolu bakımından idarî yargının görevli olduğu durumlarda, idare mahkemesinde açılması gereken bir davanın, hukuk mahkemesinde açılmış olması halinde davanın açıldığı hukuk mahkemesi tarafından “görevsizlik kararı” değil, “dava şartı yokluğu nedeniyle usûlden davanın reddine” karar verilmesi gerektiği hk.

“Davacı, emekli olduğunu, ödenmeyen kıdem tazminatı alacağını talep etmiştir. (...) Yargı yolunun caiz olması dava şartlarındandır. Mahkemenin dava şartı olması nedeniyle öncelikle adli-idari yargı yolu uyuşmazlığını çözmesi gerekir. Mahkemece isabetli şekilde anılan uyuşmazlığın çözümünün idari yargıya ait olduğu tespit edilmiş ancak görevsizlik kararı verilmiştir.

6100 Sayılı HMK 115/2. maddesine göre mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.

Mahkemece anılan düzenleme göz önüne alınmadan görevsizlik kararı verilmesi, buna bağlı olarak davalı lehine yargılama giderlerine hükmedilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

Yargıtay’ın, yargı yolu bakımından idarî yargının görevli olduğu durumlarda, davanın açıldığı adlî yargıda yer alan mahkemeler tarafından, davanın usûlden reddine karar verilmekle yetinilmesi gerektiği, ayrıca, idarî yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulmasının olanaksız olduğu, dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle başlangıçta adlî yargı yerinde açılmış olan davanın idarî yargı yerinde açılmasının sağlanamayacağı, İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nun 9. maddesinde bu konuda ayrı bir düzenleme bulunduğundan, bu madde gereğince belirtilen sürede yeniden idarî yargıda dava açılması gerektiği, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesinde yer alan düzenlemenin idarî yargı açısından uygulanmayacağı yönünde kanımızca isabetli kararları mevcuttur:

“İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması durumunda izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nda birbirini tamamlayan düzenlemeler yer almaktadır. 2577 sayılı Kanun’un “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenlerce açılan tam yargı davaları idari dava türleri olarak sıralanmış; “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlığını taşıyan 9. maddesinde; çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmesine karşın, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi durumunda, bu konudaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı makamına başvuru tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği, adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan otuz günlük süre geçirilmiş olsa da, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği bildirilmiştir. Belirtilmelidir ki, hukuk mahkemesince verilecek görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler söz konusu 9. maddede düzenlendiğinden, bu aşamada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu) hükmünün uygulama alanı bulunmamaktadır. Adli ve/veya idari yargı yerlerine açılan davalarda yargı yolu yanlışlığına ilişkin olarak, taraflarca yargılama sonuna kadar itiraz ileri sürülebileceği gibi, bu hususun mahkemelerce de kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. 1086 sayılı Kanun’un 7. maddesinde; diğer bir mahkeme veya idari makam ya da yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan mahkeme tarafından, davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olmadığı yönünde karar verilebileceği belirtilerek, yargı yolu itirazında verilecek karar “görevsizlik kararı” olarak tanımlanmış olmakla, burada ifade edilen karar, yargı yolunu değiştirici niteliktedir. 2577 sayılı Kanun’un 3. ve devamı maddeleri dikkate alındığında ise; hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilirken, ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulması olanaksızdır. Anılan maddelerde idari davalarda izlenmesi gereken dava açma yöntemi belirtilmiş olup, davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması sağlanamaz. İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmış olup, 2577 sayılı Kanun hükümlerine bakıldığında, davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden “reddine” karar verilmesidir (2577 sayılı Kanun’un 14/3- e ve 15/1-b madde düzenlemeleri). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas, 2008/204 Karar sayılı ilamında da aynı yaklaşım ve görüş benimsenmiştir.”

Yorumlar