Madde 20 - Görevsİzlİk veya yetkİsİzlİk kararı üzerİne yapılacak İşlemler
HMK
|
MADDE 20
(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan
birinin, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın
kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi
kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye
başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini
talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış
sayılmasına karar verilir.
İptal: E.
2015/96 K. 2016/9 10.02.2016 t. AyM K. ile "bu karar verildiği anda
kesin ise bu tarihten," ibaresi iptal edilmiştir.
(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara
davetiye gönderir.
|
Madde Gerekçesi
|
Bilindiği gibi, görevsizlik veya
yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemler, 1086 sayılı Kanunun 193 üncü
maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, sözü geçen Kanunun sisteminden
kısmen ayrılınmıştır.
Maddenin birinci fıkrasına göre,
davanın açıldığı mahkeme, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verirse, bu
karar (kanun yoluna tâbi olmadığı için) kesinse bu tarihten, süresi içinde
kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmişse, sürenin dolmasından itibaren,
kanun yoluna başvurulup, başvuru reddedilmişse, ret kararının tebliğinden
itibaren, onbeş gün içinde, taraflardan birinin kararı veren mahkemeye
başvurarak, dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesini istemesi
gereklidir. Bu süre içinde başvurulmayacak olursa, yine aynı mahkeme, davanın
açılmamış sayılmasına karar verecektir. Görüldüğü gibi, bu başvuru,
görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemeye yapılmaktadır. Burada,
görevsizlik veya yetkisizlik kararında görevli veya yetkili olduğu belirtilen
mahkemeye başvuru kabul edilmeyerek, daha pratik bir yol oluşturulmak
istenmiştir. Gerçekten, kendisinde dava açılmamış veya dosya diğer mahkeme
tarafından kendisine henüz gönderilmemiş bir mahkemeden davaya devamın
istenmesi, pratik değildir. Mahkemenin, içinde bulunulan bu aşamada,
yapabileceği tek şey, dosyayı görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren
mahkemeden istemekten ibarettir. Oysa, görevsizlik veya yetkisizlik kararı
veren mahkemenin tarafların başvurusu üzerine, dosyayı görevli veya yetkili
mahkemeye göndermesi daha pratik bir yoldur.
Gönderme işlemi sırasında,
gönderme masraflarının ve gönderilen mahkemenin tebliğ giderlerinin varsa
avanstan karşılanacağı, artan kısmın da dosya ile birlikte gönderileceği,
avans bu masrafı karşılamıyorsa gönderme isteğinde bulunandan alınacağı
tabiidir.
İkinci fıkraya göre ise
görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine, görevli veya yetkili olduğu
belirtilerek dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara bir
davetiye göndererek davaya devam edilmesini sağlayacaktır.
|
HUMK
|
MADDE 17
Hakiki veya hükmi bir şahsın muhtelif mahallerde şubeleri bulunduğu
takdirde o şubenin muamelesinden dolayı iflas davası müstesna olmak üzere o
şubenin bulunduğu mahalde dahi dava ikame olunabilir. Şirket ve cemiyetlerin
ve tesislerin kendi işlerine mütaallik olmak üzere azası aleyhine ve azanın
bu sıfatla yekdiğeri aleyhlerine ikame edecekleri dava bu şirket, cemiyet
veya tesisin ikametgah addolunan mahal mahkemesinde bakılır.
|
MADDE 193 - Değişik madde: 16.7.1981 t. 2494 s. K. m.15
Davacı, iptaline karar verilen dilekçenin yerine yeni bir dilekçe
düzenleyip vermek zorundadır.
Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine davacının karşı
tarafa görevli veya yetkili mahkemede tebligat yaptırması zorunludur.
Her iki hâlde kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde
yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kâğıdı tebliğ ettirilmesi
gerekir.
|
Anayasa Mahkemesi
|
İptal: E. 2015/96 K. 2016/9 10.02.2016 t. AyM K. ile "bu karar
verildiği anda kesin ise bu tarihten," ibaresi iptal edilmiştir.
24. …Görevsizlik ve
yetkisizlik kararları “duruşmada taraflardan birinin ya da her iki tarafın
yokluğunda verilebileceği gibi mahkeme tarafından Kanun’un 320. Maddesi gereğince
taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden de verilebilmektedir. Bu
şekilde verilen görevsizlik veya yetkisizlik kararlarının itiraz konusu kural
gereğince tebliğ ve tefhim edilmesi aranmadığından, tarafların verilen
kararları öğrenme imkanı son derece sınırlı olmaktadır. ”
“25…. Bu bağlamda
tarafların henüz varlığından haberdar olmadığı bir kararın verildiği tarihten
itibaren iki haftalık süre içinde başvurmadığından bahisle verilecek olan
davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar, ortaya çıkardığı hukuki sonuçlar
itibariyle hak arama özgürlüğünü amacını aşacak şekilde sınırlamaktadır.”
“27. Açıklanan nedenlerle
kural, Anayasa’nın 13. ve 36. Maddelerine aykırıdır.”
|
Bknz. HMK m. 331
(Pekcanıtez, Akkan,
Özekes, Taş Korkmaz, 2017, para. I.437-438)
Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu zamanında, görevsizlik kararı veren
mahkeme, 25.04.1945 tarih ve 21-7/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na
göre, görevsizlik kararıyla birlikte yargılama giderlerine de hükmediyordu.
Ancak 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle görevsizlik kararından
sonra davaya süresi içinde görevli mahkemede devam edilmezse davalının talebi
üzerine davanın açıldığı mahkeme, yani görevsizlik kararı veren mahkeme,
dosya üzerinden davanın açılmamış sayılmasıyla birlikte davacıyı yargılama
giderlerine mahkûm eder.
6. HD, 14.01.2013,
18765/109
İcra mahkemesinden istenilmesi gereken bir talep nedeni ile genel
mahkemeye müracaat edilmiş olması halinde
“2004 sayılı İİK 36. maddesi ile ilamı temyiz eden borçlu hakkında
icranın geri bırakılması için verilecek mühlet Yargıtay’dan karar alınmak
üzere icra müdürü tarafından münasip bir süre verilir hükmü içermektedir.
İcra mahkemesinden (müdürlüğünden) istenilmesi gereken bir talep nedeni ile
genel mahkemeye müracaat edilmiş olması halinde görevsizlik ve yetkisizlik
kararı verilmesi doğru değildir. Mahkemece, icranın durdurulması veya geri
bırakılması talebi için yapılan başvuru nedeni ile istemin reddine karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik ve yetkisizlik kararı
verilmesi doğru değildir.”
|
Bknz. HMK m. 116
(Pekcanıtez, Akkan,
Özekes, Taş Korkmaz, 2017, para. I.439)
Bir başka husus da, tahkim ilk itirazının (m. 116/1-b) kabulü üzerine
görevsizlik kararı verilmesinin mümkün olmamasıdır. Çünkü tahkim ilk itirazı
dava şartı olmadığı için, bir dava şartı olan görev konusu ile
ilgilendirilmemesi gerekir. Görev, aynı yargı yolu içinde yer alan mahkemeler
arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. Hâlbuki tahkim, yargının dışında bir
uyuşmazlık çözüm biçimi olup herhangi bir yargı yoluna da dâhil değildir. Bu
sebeple tahkim ilk itirazı üzerine verilecek kararı, yargı yolu veya görevle
ilgilendirerek görevsizlik kararı verilmesi isabetli olmaz.
|
Not 3
1. HD, 12.11.2014, 14811/17435
Dosyanın tarafların talebi
olmaksızın mahkemece “kendiliğinden” görevli mahkemeye gönderilmiş olması
ihtimâlinde kendisine dosya re’sen gönderilen mahkemenin, davanın
açılmamış sayılmasına karar vermesi gerektiği yönünde
“KARŞI OY :
Dava, tapu kaydında düzeltim talebiyle 18.01.2012
tarihinde asliye hukuk mahkemesine açılmıştır. Bu mahkemece sulh hukuk
mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı
27.04.2012 tarihinde kesinleşmiştir.
Dosya talep olmadan resen sulh hukuk mahkemesine
gönderilmiştir.
Sulh hukuk mahkemesince dava esastan kabul edilmiş,
bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
Daire çoğunluğu bu kararın “... tarafların dosyanın
görevli mahkemeye gönderilmesi için müracaatta bulunmadığı, dosyanın
kendiliğinden görevli mahkemeye gönderildiği, bu nedenle davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına karar
vermiştir. (...)
Sayın çoğunluk ile görüş ayrılığına düşülen husus
“açılmamış sayılması kararı”nı hangi mahkemenin vereceği hususudur.
Öncelikle görevsizlik kararı veren asliye hukuk
mahkemesinin süresinde gönderme talebinde bulunulmaması üzerine 20. maddeyi
esas alarak davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerekirdi. Bunu
yapmayarak dosyayı sulh hukuk mahkemesine göndermesi üzerine dosya kendisine
gelen mahkeme bu süreleri ve gönderme talebinin bulunup bulunmadığını kontrol
etmeliydi. Kontrol etmeyerek dosyanın esasa kaydı üzerine mahkemenin yapacağı
işlem ne olmalıdır bu husus tartışma konusudur.
20. madde bunu açıkça düzenlemiş “...dosyasının
görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi
takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.”
düzenlemesini getirmiştir. Maddenin yazım tarzı itibariyle emredici nitelikte
olduğu, takdire yer vermediği görülmektedir. “bu mahkeme”den kasıt
görevsizlik kararını veren mahkemedir. Mahkemelerin görev ve yetkileri
kanunla belirlenir. Yorum yoluyla bunu genişletmek veya değiştirmek mümkün
değildir. Öyleyse dosya kendisine gelen sulh hukuk mahkemesi gönderme
talebinin süresinde olmadığını veya talep bulunmadığını anladığında 20.
maddeye göre bir karar verilmek üzere dosyayı asliye hukuk mahkemesine iade
ederek esasını bu şekilde kapatmalıydı.
Sonuç itibariyle bu gerekçelerle kararın bozulması
gerekirken açılmamış sayılma kararı verme konusunda görevli olmayan mahkemeye
bu görevi yükleyen çoğunluk görüşüne katılmıyorum
|
Not 4
HGK, 27.02.2008, 21-140/205
İdarî yargı yoluna hatalı
olarak başvurulması üzerine, idare mahkemesi tarafından verilen yargı yoluna
aykırılık kararı üzerine ne şekilde ve hangi sürede adlî yargıda (hukuk
mahkemesinde) dava açılacağı konusunda bir hüküm bulunmaması sebebiyle
buradaki boşluğun görevsizlik kararı üzerine davaya görevli mahkemede devam
edilebilmesi için uygulanan Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 193.
maddesinin (Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi) kıyasen uygulanarak
çözümlenmesi gerektiği
“Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik
kararı ile sonuçlanan davanın ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda (hukuk
mahkemesinde) ikame edileceği konusunda HUMK’da bir düzenleme
bulunmamaktadır.
Ortada bir hukuki düzenleme eksikliğinin mi (kanun
boşluğu), yoksa yasa koyucunun bilinçli bir susmasının mı bulunduğunun
belirlenmesi önem taşımaktadır.
Kanun boşluğu; en yalın anlatımıyla, sorunun
çözümüne katkı sağlayacak bir kuralın bulunmaması, yürürlükte olan hukuk
düzeni dikkate alındığında, pozitif hukukun sınırları içerisinde sorunu
çözecek bir düzenleme eksikliği şeklinde ifade edilebilir.
Düzenleme yapılmamış olması her zaman kanun boşluğu
anlamına gelmeyebilir. Bir sorun hukuk dışı alanda düzenlenmiş ya da bilerek,
isteyerek susma yoluyla yasa koyucu tarafından bilinçli olarak düzenlenmemiş
de olabilir. Ne var ki, hukuk düzeninin bir kuralın varlığını gerektirmesine
karşın, kanun dışında örf-adet hukuku da bunu düzenlememiş ise bir kanun
boşluğundan söz edilmelidir.
Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve
ilişkilerden doğacak sorunları gidermektir.
Yasanın bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin
çözümsüz bırakılması düşünülemez.
İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde
düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK
hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli
susması, olumsuz düzenleme yapmak istemesi şeklindeki düşünceyi haklı
gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, ortada bir kanun
boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi yasanın amacına uygun
düşecektir.
Hâkimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için
çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının
bulunmaması aranır. Hâkim, kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yol;
Medeni Kanunun 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket
etmekten ibarettir. Bu aşamada hâkim, kanun koyucunun yapacağı gibi,
tarafların karşılıklı menfaatlerini tesbit ederek, bunları adalet süzgecinden
geçirip hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve
hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacaktır.
Bu yönde en önemli araç kıyastır. Boşlukların kıyas
yoluyla doldurulması, adaletin bir gereği olan eşitlik ilkesi, benzer olana
benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir.
Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve ilişkin
uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi
üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde
yeniden dilekçe vermesinin gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış
sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK. m. 193 hükmünün, somut olaya
kıyasen uygulanması gerekir.
Bu durumda, sonradan görevli mahkemede açılan dava,
görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek,
görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş
olacağından, hak düşürücü süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede
davanın açıldığı tarihe göre belirlenecektir.
Sonuç olarak; idari yargı kararını takiben adli
yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde
belirlenmelidir:
Davanın görevsiz yargı yerinde açılmış olması;
Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı
düzeni içinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması;
İdari yargı yerince verilen görevsizlik kararının
temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş
olması, kesinleşen kararı takiben 10 günlük süre içerisinde görevli adli
yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;
İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan
davanın aynı nitelikte olması.
Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli
yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde
bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır.
Böylece, görevsizliğe ilişkin bir kararın, iş bölümü
esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına
göre farklı sonuçlar doğurmasının önüne geçilerek, anayasal nitelikteki hak
arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate
alındığında; belirtilen koşulların varlığı halinde, açılan davanın süresinde
olduğunun kabulü ile yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58.
maddesinde belirtilen sınırlı sayılı haller doğrultusunda inceleme yapılarak
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”
(Özekes, Pekcanıtez, Akkan, Taş Korkmaz, 2017, para.
I.456)
(Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 1, 741-742)
Hukuk mahkemesinde davaya
devam edilebilmesi için sadece mahkemeye başvurunun yeteceğini, ancak
herhangi bir yorum uyuşmazlığından zarar görülmemesi için, hukuk mahkemesinde
ayrı bir dava açılması yönünde..
|
Not 5
10. HD, 30.04.2012, 3308/7625
Yargı yolu bakımından idarî
yargının görevli olduğu durumlarda, idare mahkemesinde açılması gereken bir
davanın, hukuk mahkemesinde açılmış olması halinde davanın açıldığı hukuk
mahkemesi tarafından “görevsizlik kararı” değil, “dava şartı yokluğu nedeniyle
usûlden davanın reddine” karar verilmesi gerektiği hk.
“Davacı, emekli olduğunu, ödenmeyen kıdem tazminatı
alacağını talep etmiştir. (...) Yargı yolunun caiz olması dava şartlarındandır.
Mahkemenin dava şartı olması nedeniyle öncelikle adli-idari yargı yolu
uyuşmazlığını çözmesi gerekir. Mahkemece isabetli şekilde anılan uyuşmazlığın
çözümünün idari yargıya ait olduğu tespit edilmiş ancak görevsizlik kararı
verilmiştir.
6100 Sayılı HMK 115/2. maddesine göre mahkeme, dava
şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
Mahkemece anılan düzenleme göz önüne alınmadan
görevsizlik kararı verilmesi, buna bağlı olarak davalı lehine yargılama
giderlerine hükmedilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay’ın, yargı yolu bakımından idarî yargının
görevli olduğu durumlarda, davanın açıldığı adlî yargıda yer alan mahkemeler
tarafından, davanın usûlden reddine karar verilmekle yetinilmesi gerektiği,
ayrıca, idarî yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava
dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulmasının olanaksız
olduğu, dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle
başlangıçta adlî yargı yerinde açılmış olan davanın idarî yargı yerinde
açılmasının sağlanamayacağı, İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nun 9. maddesinde
bu konuda ayrı bir düzenleme bulunduğundan, bu madde gereğince belirtilen
sürede yeniden idarî yargıda dava açılması gerektiği, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 20. maddesinde yer alan düzenlemenin idarî yargı açısından
uygulanmayacağı yönünde kanımızca isabetli kararları mevcuttur:
“İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine
açılması durumunda izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ile 2577 sayılı
İdari Yargılama Usul Kanunu’nda birbirini tamamlayan düzenlemeler yer
almaktadır. 2577 sayılı Kanun’un “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı
Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından
dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal
davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar
görenlerce açılan tam yargı davaları idari dava türleri olarak sıralanmış;
“Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlığını taşıyan 9. maddesinde;
çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmesine
karşın, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından
reddi durumunda, bu konudaki kararların kesinleşmesini izleyen günden
itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı
makamına başvuru tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma
tarihi olarak kabul edileceği, adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik
sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra,
anılan otuz günlük süre geçirilmiş olsa da, idari dava açılması için
öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği
bildirilmiştir. Belirtilmelidir ki, hukuk mahkemesince verilecek görevsizlik
kararı üzerine yapılacak işlemler söz konusu 9. maddede düzenlendiğinden, bu
aşamada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu) hükmünün uygulama alanı bulunmamaktadır. Adli ve/veya
idari yargı yerlerine açılan davalarda yargı yolu yanlışlığına ilişkin
olarak, taraflarca yargılama sonuna kadar itiraz ileri sürülebileceği gibi,
bu hususun mahkemelerce de kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. 1086 sayılı
Kanun’un 7. maddesinde; diğer bir mahkeme veya idari makam ya da yargı merciinin
görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan mahkeme tarafından,
davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olmadığı yönünde karar
verilebileceği belirtilerek, yargı yolu itirazında verilecek karar
“görevsizlik kararı” olarak tanımlanmış olmakla, burada ifade edilen karar,
yargı yolunu değiştirici niteliktedir. 2577 sayılı Kanun’un 3. ve devamı
maddeleri dikkate alındığında ise; hukuk mahkemesince görevsizlik kararı
verilirken, ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu
ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulması
olanaksızdır. Anılan maddelerde idari davalarda izlenmesi gereken dava açma
yöntemi belirtilmiş olup, davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması
üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle,
başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine
açılması sağlanamaz. İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak
düşürücü süreye bağlanmış olup, 2577 sayılı Kanun hükümlerine bakıldığında,
davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden “reddine” karar
verilmesidir (2577 sayılı Kanun’un 14/3- e ve 15/1-b madde düzenlemeleri).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas,
2008/204 Karar sayılı ilamında da aynı yaklaşım ve görüş benimsenmiştir.”
|
Yorumlar
Yorum Gönder