Madde 94 - Kesİn süre
HMK
|
MADDE 94
(1) Kanunun belirlediği
süreler kesindir.
(2) Hâkim, tayin ettiği
sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi
geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci
süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
(3) Kesin süre içinde yapılması
gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan
kalkar.
|
Madde Gerekçesi
|
Maddenin birinci fıkrasında,
kanunun belirlediği sürelerin kesin olduğu, ikinci fıkrasında ise hâkim
tarafından da kesin süre verilebileceği kuralı benimsenmiştir. Hâkimin kesin
olduğunu belirtmeden süre vermesi hâlinde, belirlenen süreyi geçirmiş olan
tarafın yeniden süre isteyebileceği; ancak ikinci olarak verilen sürenin, her
halükarda kesin olduğu ve aynı konuda yeniden süre verilmesinin mümkün
olmadığı kurala bağlanmıştır.
Üçüncü fıkraya göre, kanunla veya
hâkim tarafından verilen kesin süre içinde yapılamayan işlemi, ilgili tarafın
yapma hakkı son bulmaktadır. Diğer taraf aynı işlemi yapmak isterse ya da
yapması gerekirse ona yeni bir süre verilerek işlemi yapması sağlanabilir.
Bir taraf için süresinde işlemi yapmamasından kaynaklanan hak kaybı, diğer
tarafı etkilemez.
|
HUMK
|
MADDE 163
Kanunun
tayin ettiği müddetler katidir. Bu müddetlerde yapılması lazım olan muamele
yapılmazsa o hak sakıt olur. Hakim tayin ettiği müddetin kati olduğuna da
karar verebilir. Aksi takdirde tayin olunan müddeti geçirmiş olan taraf
yenisini istiyebilir. Bu suretle verilecek müddet katidir. Bir daha
verilemez.
|
Kaynak Kanun - sZPO
|
Art. 144 Erstreckung
1 Gesetzliche
Fristen können nicht erstreckt werden.
2 Gerichtliche
Fristen können aus zureichenden Gründen erstreckt werden, wenn das Gericht
vor Fristablauf darum ersucht wird.
|
(Akkan, Özekes, Taş
Korkmaz, Pekcanıtez, 2017, para. I.908)
İlk verilen süre içinde işlemi yapamamış olan
tarafa ikinci kez süre verilebilmesi için, tarafın mazeret göstermesi veya
ispat etmesi gerekmez. Hâkimin ikinci süreyi verip vermeme konusunda herhangi
bir takdir yetkisi yoktur. Hâkimin bu talep üzerine vereceği ikinci süre,
kararında belirtilmemiş olsa dahi kesindir ve bir daha süre verilemez (m.
94/2, 3). Hâkimin verdiği ikinci sürenin geçirilmesi hâlinde o işlem
yapılmamış sayılır. Önemle belirtmek gerekir ki, hâkim ikinci süreyi verirken
ilgili tarafa bu süreye uyulmamasının sonuçlarını hatırlatmak zorunda
değildir. Kanun’da ikinci sürenin kesin olduğu açıkça belirtildiği için,
sürenin geçirilmesinin sonuçlarını hatırlatmaya ihtiyaç yoktur. Aynı nedenle
Yargıtay’ın kesin süreye uyulmamasının yaptırımının hatırlatılmasına dair
içtihadının da bu ihtimâlde uygulama alanı yoktur.
HGK, 28.03.2012,
19-55/249
İlk koşul, hâkimin kesin olduğunu
belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili
tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine
hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan
kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK m. 94/2). Bu halde, ikinci kez verilen
sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi, sonuç
değişmez.
|
(Akkan, Özekes, Taş
Korkmaz, Pekcanıtez, 2017, para. I.912)
Bu bağlamda akla gelebilecek bir başka soru ise
hâkimin kesin süre verdikten sonra tarafın talebi üzerine veya kendiliğinden
bu ara karardan dönerek, kesin olmayan süre verip veremeyeceğidir. Bu konuda
doktrindeki ağırlıklı görüş, kesin süre verilmekle diğer taraf bakımından
usûlî kazanılmış hak doğduğu ve bu nedenle hâkimin ara kararından
dönemeyeceği şeklindedir. Yargıtay’ın konuyla ilgili müstakar içtihadı da
aynı yöndedir.
|
(Akkan, Özekes, Taş
Korkmaz, Pekcanıtez, 2017, para. I.913)
Hâkim sürenin kesin olduğuna karar verirse bunu
kararında açıkça belirtmesi ve süre içinde yapılacak işlemle süreye uymamanın
müeyyidesini de açıkça göstermesi gerekir.
|
Not 29
(Akkan, Özekes, Taş Korkmaz, Pekcanıtez, 2017, para.
I.915)
Kesin sürenin kaçırılması
hâlinde, bundan böyle o usûl işleminin yapılması mümkün değildir. Örneğin,
mahkemece verilen sürede tanık listesini sunmayan taraf tanıklarını dinletme
hakkından vazgeçmiş sayılır. Kesin sürenin üzerinden az veya çok süre
geçmesi, sonucu değiştirmez. Aksi takdirde, kesin süre ile kesin olmayan süre
arasındaki ayırım ortadan kalkar. Öte yandan, doktrinde usûl işlemi kesin
süre geçtikten sonra yapılır ve karşı taraf buna muvafakat ederse işlemin
dikkate alınması gerektiği kabul edilmektedir. Kanaatimizce, bu sonucun
doğması için karşı tarafın zımni muvafakati yeterli değildir ve mutlaka açık
muvafakat aranmalıdır. Aksi takdirde, Kanun’da kesin sürenin geçirilmesine
bağlanan sonuçlar salt karşı tarafın susmasından yararlanılarak dolanılmış
olur. Örneğin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda davayı değiştirme yasağının
ancak karşı tarafın açık rızasıyla aşılabileceği kabul edilmiştir (m. 141/2).
O nedenle bir taraf dilekçelerin değişimi aşamasından sonra vereceği
dilekçeyle yeni vakıalar ileri sürer ve karşı taraf kesin sürenin
geçirildiğine dair itirazda bulunmazsa davanın değiştirilmesine zımnen
muvafakat vermiş kabul edilemez. Sonuç olarak, bir usûl işleminin Kanun veya
mahkeme tarafından belirlenen kesin sürede yapılmadığı hâllerde, sürenin
kaçırılmasına bağlanan hak düşürücü etkinin doğmaması için zımni muvafakat
yeterli değildir.
|
Yorumlar
Yorum Gönder